12 Şubat 2020 Çarşamba

Laffer Eğrisi

Amerikalı ekonomist Arthur Laffer tarafından geliştirilen bu teori vergi hasılatı ile vergi oranları arasındaki ilişkiyi açıklar.
Şöyle ki, vergi oranları sıfır olduğunda vergi alınmayacak, kişi ve kurumların elde ettikleri kazançlar olduğu gibi ceplerinde kalacak. Vergi oranları artmaya başlarsa R1 vergi oranında T1 kadar vergi geliri sağlanacak. Vergi oranlarının artmaya devam etmesi durumunda vergi gelirlerinin de arttığını görebiliyoruz. Bunun sebebi gelir etkisi olarak tanımlanan refahını korumak isteyen bireyin daha çok çalışmayı tercih etmesidir. Üretkenlik ve emek arzı artar. Daha çok düşük gelirli gruplar arasında görülür.

R2 vergi oranında vergi gelirleri maksimum(T2) düzeydedir. Bu aran optimal vergi oranı olarak ifade edilir. Bu aşamadan sonra vergi oranlarını daha fazla artırmak(R3) vergi gelirlerinde azalmaya yol açar(T1). Bunun sebebi de ikame etkisi olarak tanımlanıyor. Bireyin vergiye tepki olarak daha az çalışması, çalışmaması veya dinlenmeyi tercih etmesidir. Üretkenlik ve emek arzı azalır. Yüksek gelir gruplarında görülür.

Vergi oranı %100 olduğunda ise kişiler kazancının tamamını vergi olarak verecek, böyle bir durumda çalışmayı ,üretmeyi bırakacak sonuç olarak vergi hiç doğmayacak.

Laffer 1974'te Ford ve Nixon yetkilileri ile yaptığı bir toplantıda kağıt peçeteye çizerek açıklaması popülerliğini artırmıştır. O zaman herkes vergi oranlarındaki artışın vergi gelirlerini artıracağına inanıyormuş. Arthur Laffer bu teoriyi kendisinin icat etmediğini ifade ediyor. Çünkü teorinin altyapısı İbni Haldun'un Mukaddime eserinde yaptığı analizdir. Bundan dolayı İbni Haldun Eğrisi de denir.


KAYNAK: https://en.wikipedia.org/wiki/Arthur_Laffer , http://www.mahfiegilmez.com/2016/09/arz-yonlu-ekonomi-ve-laffer-egrisi.html , https://www.investopedia.com/terms/l/laffercurve.asp

10 Şubat 2020 Pazartesi

İşsizlik

İşsizlik, cari ücret seviyesinden çalışmayı kabul ettikleri halde iş bulamayanların aktif nüfus içindeki payıdır.

Aktif nüfus 15 - 64 yaş aralığındaki kişileri kapsar. On beş ve altmış dört yaş dahildir. Ancak bu aralığa eğitim alanlar, emekliler, ceza evlerindekiler, hastanedekiler ve ordudakiler dahil değildir. İş gücü(aktif nüfus) denildiğinde çalışanlar(tam veya yarı zamanlı) ve işsizler(iş arayanlar) anlaşılır.

İşsizlik oranı, [(aktif nufus - çalışanlar) / aktif nufus] şeklinde hesaplanır. İstihdam oranı ise çalışanların aktif nüfus içindeki payıdır. İki oranın toplamı da bire eşittir. İş aramaktan vazgeçenler hesaplamaya dahil edilmez. Nüfus da dahil değildir.

Türkiye'de 2019 itibariyle toplam iş gücü(aktif nüfus) 32.4 milyon civarında, işsizlerin sayısı ise 4.3 milyon. Eldeki veriler dahilinde bir hesaplama yaparsak 4.3 / 32.4 = 0.13 yani % 13 işsizlik oranı çıkıyor. Daha kapsamlı verileri görmek isteyenler http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007 adresini ziyaret edebilir.

Gizli işsizlik, marjinal ürünü sıfır olan işsizdir. Yani iş sürecinden çekilse dahi üretimde bir azalmanın meydana gelmediği işsizliktir.

Yapısal işsizlik, açık işlerin gerektirdiği beceriler ile iş arayan kişinin sahip olduğu becerilerin uyuşmamasından kaynaklanır. Ekonominin değişim sürecinde meydana gelen işsizliktir. Genellikle kalıcı bir karakter gösterir.

Friksiyonel işsizlik, yer ve iş değiştirmeleri sonucu oluşan işsizliktir. Değişik endüstriler, şehirler ve zamanlar arasında işe giriş ve işten ayrılışların rastgele dalgalanmalar şeklinde kendini göstermesidir

Doğal işsizlik, yapısal ve friksiyonel işsizliğin toplamından oluşur. Friedman ve Phelps tarafından analizi yapılan bekleyişleri içeren philips analizide(gerçekleşen enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişki) bahsedilen işsizliktir.

Doğal işsizliği açıklamışken şunu da açıklamakta fayda var. Histerezis Etkisi; doğal işsizlik oranı bir kere değişirse aynı doğal işsizlikte denge sağlanamayacağını söyler. Doğal işsizlik oranı cari işsizlik oranını izler. Uzun süreli işsizlik doğal işsizlik oranını artırır.


NOT: Cari ücret emek arz ve talebine göre belirlenen ücrettir. Her meslek ve iş kolu için farklıdır. Vasıfsız işçiler için ise asgari ücret cari ücret görevi görür.

7 Şubat 2020 Cuma

...SYON

Enflasyon
Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışa denir. Yani bir veya bir kaç malın fiyatının sürekli artması enflasyon değildir. Belli mal ve hizmet gruplarının bir sepette toplanması ve bu sepetin fiyatındaki sürekli artış enflasyondur.

Deflasyon
Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli azalıştır. Sepetin fiyatının sürekli olarak düşüş göstermesidir.

Resesyon
Ekonomik küçülme demektir. GSYİH' nın üst üste iki çeyrek küçülmesi resesyon olarak tanımlanır.

Depresyon
Ekonomideki uzun süreli küçülme halidir. Resesyondan farklı olarak bir kaç yıl sürebilir.

Stagflasyon
Enflasyon içinde durgunluk halidir. Enflasyon yaşanırken ekonomik büyüme olmadığı durumdur. Durgunluk stagnasyon demektir. Yani GSYİH'nın ortalama büyüme hızından daha az büyümesi, büyüyememesidir. Stagnasyon ile enflasyonun birleşmesi Stagflasyonu oluşturur.

Slumpflasyon
Bir ekonomide enflasyon yaşanırken ekonomi küçülüyorsa o ekonomide slumflasyon hali var demektir.Yani enflasyon içinde küçülme halidir, enflasyon yaşanırken ekonomi küçülür, işsizlik artar.

Takflasyon
Enflasyon ile yüksek vergi yükünün bir arada olması haline denir. Vergi yükü; (kişinin ödediği vergi / geliri) hesaplanır.



KAYNAK: investaz, mahfieğilmez, dergipark 

26 Ocak 2020 Pazar

Forward - Futures - Opsiyon

Türev piyasalar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin işlem gördüğü piyasa veya borsaları ve buna benzer sözleşmelerin işlem gördüğü diğer organize olmamış piyasaları kapsamaktadır.

Vadeli piyasalarda işlem gören türev ürünler şunlardır:

Forward: Bir varlığın, ileriki bir tarihte, önceden belirlenmiş bir fiyattan alınıp satılmasıdır.

Örneğin: Spot piyasada 1$ = 5.00iken, 1000$ için 5000verip alabiliriz. Ancak bize 3 ay sonra 1000$ lazımsa bunun için 3 ay vadeli bir Forward sözleşmesi yapabiliriz. 3 ay vadeli Forward sözleşmesi fiyatı 1$ = 5.50ise, bunu satın alan yatırımcı 1000$ için 5500₺ vereceğini bilir. Asıl bilinmeyen dolar kurunun Spot piyasada ne olacağıdır. 

3 ay sonra Spot piyasada dolar kuru 1$ = 6.00 olursa, Forward satın alan (1000$ = 5.500) 500  kar elde eder.
3 ay sonra Spot piyasada dolar kuru 1$ = 5.00 olursa, Forward satın alan (1000$5.500₺) 500₺ zarar etmiş olur.

Forward sözleşmeleri borsada işlem görmez. Tezgah Üstü Piyasalarda işlem görür. Bu piyasalarda belirli kurallar ve fiziki bir yer olmadığından fiyat alıcı ve satıcı arasında pazarlıkla belirlenir.

Futures: Forward' ın gelişmiş halidir, içerik ve vadeler standarttır, organize piyasalarda (borsada) işlem görürler. Takas Bank teminatındadır. İşlem yapabilmek için teminat yatırılır.

Opsiyon Sözleşmeleri: Opsiyonu alan yatırımcı belli bir opsiyon primi karşılığında opsiyonu kullanma hakkına sahiptir.
Fiyatlarda yükseliş beklentisi varsa, 'alım opsiyonu' alınır ya da 'satım opsiyonu' satılır.
Fiyatlarda düşüş beklentisi varsa, 'satım opsiyonu' alınır ya da 'alım opsiyonu' satılır.

Örneğin: Satıcıya 1000ye yazın bir bisiklet almak için 20 opsiyon primi verdim anlaştık.

Yazın bisiklet fiyatı 1200 olursa, ben 1000 + 20 bisiklet sahibi olurum.180 karım olur.
Yazın bisiklet fiyatı 800 olursa, ben 800 + 20 bisiklet sahibi olurum. 20 zararım olur.

Opsiyon sözleşmesi sözleşmeden dönme hakkı verir. Zarar durumu sadece verilen prim kadardır.


NOT: Spot Piyasa, işlemler piyasa fiyatından yapılır. Teslim de en fazla iki gün sürer. Nakit piyasa da denir.

KAYNAKLAR:
https://www.investaz.com.tr/ , https://www.borsaistanbul.com/



22 Ocak 2020 Çarşamba

Coase Teoremi

Dışsallık, bir üretim ya da tüketim faaliyeti sonucu piyasa mekanizması dışındaki birimlerin olumlu veya olumsuz etkilenmesidir. İlk kez Knut Wicksell tarafından kullanılmıştır.

Örneğin, fabrikanın atık sularından çiftçinin koyunlarının ölmesi veya çocukların hastalanması gibi
ya da durakta sigara içen birinden rahatsız olunması vb...

Dışsallıklarla mücadelede kamu kesimi yanında özel çözümler de vardır. Bunlardan bir tanesi Ronald Coase tarafından geliştirilen Coase Teoremi'dir.

Coase Teoremi: işlem maliyetleri olmadığında, mülkiyet haklarına bakılmaksızın tarafların karşılıklı pazarlıkla dışsallık sorununu çözmesine denir.

Ronald Coase'ye göre zararlı etkiler karşılıklılık niteliğine sahip olduğu için yalnızca bir taraf zararın sorumlusu olarak belirlenemez ve zararlı etkilerin yol açtığı sorunları çözerken amaç üretim değerini maksimize etmek olmalıdır.

Geleneksel yaklaşımda sorun genelde A’nın B’ye zarar verdiği ve alınması gereken karar A’nın nasıl kısıtlanması gerektiğidir. Fakat B’ye zarar vermekten kaçınmak A’ya zarar verebilir. Burada çözülmesi gereken asıl problem: A’nın mı B’ye zarar vermesine izin verilmeli yoksa B’nin mi A’ya zarar vermesine izin verilmelidir. Buradaki sorun daha fazla zarardan kaçınmaktır.

İşlem maliyetlerinin sıfır olması varsayımı gerçek ekonomik hayatta çok fazla geçerli olan bir varsayım değildir. Gerçek dünyada işlem yapmak maliyetlidir. İşte bu yüzden taraflar dışsallığın çözümünde kendileri için minimum maliyetli çözümü seçerken bu çözüm en etkin çözüm olmayabilir.

 Ronald Coase

                                                                                                                               

NOT: İşlem maliyetleri,tarafların birbiriyle görüşmesinin zaman ve maliyet aldığı durumda ortaya çıkar.


KAYNAK: https://dergipark.org.tr/download/article-file/146161 

                                                                                                                                   

Peocock ve Wiseman'ın Sıçrama Tezi

Peacock ve Wiseman, sıçrama tezinde kamu harcamalarının artışı incelemişlerdir. Wagner'de olduğu gibi  kamu harcamalarındaki artış düz ve devamlı bir trend izlemez ancak sarsıntılı durumlarda  artış gösterir.

Savaş, afet, deprem vb. bunalım dönemlerinde kamu gelirlerindeki artışa bağlı olarak kamu harcamalarının artığını ve bir daha eski seviyesine düşmeyeceğini savunurlar.

99 depreminde zarar gören bölgelerin finansmanı için gelen özel iletişim vergisini hala uygulamada...

Bu tezlerini üç şeyle doğrularlar:

Yer değiştirme etkisi: toplumda bir sosyal kargaşa çıktığında, hükümet bu durumla mücadele için vergi oranlarını artırır.Böylelikle ilk seviyedeki vergi ve harcama yenisi ile yer değiştirir. Ancak sosyal sıkıntı sona erince vergiler ve harcamalar eski duruma geri dönmez.

Konsantrasyon etkisi: bir ekonomide ekonomik büyüme yaşanıyorsa merkezi yönetimin ekonomik faaliyetleri yerel yönetimlerin faaliyetlerinden daha fazla artma eğilimi gösterir.

Denetim etkisi: olağanüstü bir hal olmasa da yeni kamu harcamalarına veya önceden ihmal edilen harcamalara başlamak vergileri eski seviyesine indirmeye tercih edilir. Ayrıca bu gelirlerin ve harcamaların denetimi için de ayrıca harcama yapmak gerekir




Kaynak: https://bbamantra.com/peacock-wiseman-hypothesis/



18 Ocak 2020 Cumartesi

X ve Y Teorisi - Dauglas Mc Gregor

McGregor' ın 1960' ta yayınlanan, 'The Human Side of Enterprise' adlı kitabında açıkladığı X ve Y teorilerinde yöneticilerin çalışanlarına karşı nasıl bir yönetim tarzı benimsemeleri gerektiğini vurgulamıştır.

X teorisine göre yöneticiler çalışanlarına karşı otoriter bir tavır takınmalıdır. Emir verir, iş sürecine kontrol eder, gerektiğinde bağırır ve cezalandırabilir. Çünkü X çalışanlar çalışmayı sevmez, motivasyonları eksiktir, sorumluluk almaktan kaçınırlar.
Bu özelliklerinden dolayı kontrol edilmeli, denetlenmelidirler. Motivasyon kazandırmak için ödüllendirilmelidir.

Y teorisinde ise yöneticiler çalışanlarına karşı iyimser ve katılımcıdır. Onlarla ortak çalışmaya dayalı güven temelli bir ilişki kurarlar. Çünkü Y çalışanlar işlerine hırs ve tutkuyla bağlıdır. Sorumluluk almaktan kaçınmazlar, aksine daha fazla sorumluluk alarak kendilerini geliştirirler. Self motivelerdir, yaratıcıdırlar.
Yöneticiler takım ruhunun hakim olduğu, katılımcı ortamlar oluşturmalıdır. Çalışanlara mücadeleci görevler vermelidir.

Şunu açıklamakta fayda var; Mc Gregor X-Y teorisinde çalışanları sınıflandırmaktan ziyade bu çalışanlara karşı yönetim tarzını anlatmıştır. İlk giriş cümlesinde belirttiğim gibi.

Peki işyerinde durum nedir?

Bir çok yönetici daha çok iki yönetim tarzının karışımını kullanıyor. İki yönetim tarzı da çalışanları motive etse de hangisinin daha başarılı olacağı organizasyonun amaçlarına ve çalışanların istek ve arzularına bağlıdır.

Aslına bakarsanız çalışanlardan maksimum verim almak için yöneticiler, çalışanlarına karşı sevgilisi-eşi-çocuğu gibi davranmalıdır. Dinleyen, Anlayan... bildikleriniz.

Muhasebe'nin Temel İlkeleri

Muhasebe, işletmenin varlıkları, borçları ve özkaynakları üzerinde değişim yaratan mali işlemlere ait bilgileri kaydeden, sınıflandıran, özetleyen ve analiz-yorum yapan ve bunları ilgililere rapor eden sistemdir. Tanımda da belirtildiği gibi muhasebenin temel işlevleri; kaydetmek, sınıflandırmak, özetlemek, analiz ve yorum'dur.

Kaydetme işlevi Yevmiye Defteriyle, sınıflandırma işlevi Defter-i Kebirle gerçekleştirilir. Özetleme bölümünde de mali tablolar çıkartılır. Tabi şimdi bu işlemler ve diğer bir çok işlem elektronik ortamda tutulmakta.

Temel ilkeler muhasebenin belli bir düzen içerisinde yasalara uygun olarak yürütülmesini sağlar. 

1 - Sosyal Sorumluluk:  İşletme ile ilgili işlemlerde belli bir kişi veya grubun çıkarlarını değil de tüm toplumun çıkarlarını gözetir. Bu ilke diğer kavramlara da temel teşkil eder.

2 - Kişilik Kavramı: İşletmenin, sahiplerinden ve çalışanlarından ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu ve işlemlerin sadece bu kişilik adına yürütülmesi gerektiğini vurgular. Tek düzen hesap planındaki; 131 Ortaklardan Alacaklar, 136 Personelden Alacaklar gibi hesaplar bu kavramın gereğidir.

3 - İşletmenin Sürekliliği: İşletme kurulurken belli bir dönem için kurulmaz, faaliyetleri sınırsızdır. Sahipler, hissedarlar ölse dahi işletme faaliyetine devam eder.

4 - Dönemsellik Kavramı: Bu kavramda işletmenin sürekliliği belli dönemlere ayrılmıştır. Her dönemin sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak belirlenir. Faaliyet dönemi genel olarak 1 Ocak - 31 Aralık' tır. 180 Gelecek Aylara Ait Giderler, 181 Gelir Tahakkukları gibi hesapların kullanılması, Alacak ve Borç Senetlerine Reeskont ayırmak, Amortisman hesaplamak vb.

5 - Parayla Ölçme Kavramı: Muhasebedeki işlemlerin kayıtlara ortak bir para ölçüsü ile yansıtılmasını ifade eder. Kayıtlar işletmenin bulunduğu ülke parasına göre kaydedilir. Türkiye'de işlemler dövizle yapılsa da Türk Lirası olarak kaydedilir.

6 - Maliyet Esası Kavramı: İşletme varlıklarının elde edilme maliyeti ile kaydedilmesini gerektirir. Ticari mal alımında taşıma,sigorta, kurulum giderlerinin malın maliyetine eklenmesi, hisse senedi alış maliyeti, bina alımında tapu harcı-komisyon giderlerinin binanın değerine eklenmesi

7 - Tutarlılık Kavramı: Muhasebe uygulamaları ve politikalarının birbirini izleyen dönemlerde değiştirilmeden uygulanmasını ifade eder. (geçerli nedenlerin olması halinde işletme, politikalarını değiştirebilir. bu değişiklikler dipnotlarda gösterilir) Reeskont ayırmak dönemsellik kavramı gereğidir ancak  her yıl tekrar edilmesi bu kavramdan dolayıdır,

8 - Tam Açıklama Kavramı: Finansal tabloların onlardan faydalanacak olan kişi veya kurumların anlayabileceği şekilde açık ve anlaşılır düzenlenmesi sağlar. Bilanço dipnotlarında yöntem değişiklikleri, sigorta bedelleri vb gösterilmesi bu kavramın gereğidir.

9 - İhtiyatlılık Kavramı: İşletme faaliyet dönemi boyunca temkinli olmalı, riskleri göz önüne almalıdır. Bu kavram, muhtemel gider ve zararlar için karşılık ayrılmasını, ancak muhtemel gelir ve kârlar için herhangi bir işlem yapılmamasını ifade eder. (gizli yedek veya fazla karşılık ayrılmasına gerekçe oluşturur! Ayrılmamalıdır.) Şüpheli alacaklar için ayrılan karşılıklar, değeri düşen mallar için ayrılan karşılıklar vb.

10 - Özün Önceliği Kavramı: Yapılan işlemlerin muhasebeye yansıtılmasında biçimlerinden çok özlerinin önemli olduğunu vurgular. Dönem sonunda vadeli çek varsa bunun senet hesabına aktarılması.

11 - Önemlilik Kavramı: Bir hesap kaleminin nispi ağırlık ve değerinin, mali tablo değerlemeleri ya da karar alıcıların kararlarını etkileyebilecek düzeyde olmasını ifade eder.


    Finansal raporların uluslararası standartlara uyumlu olarak düzenlenmesini ve denetlenmesini sağlayacak standartlar koyma, etkin bir kamu gözetimi gerçekleştirme görevi de Kamu Gözetim Kurumu tarafından gerçekleştirilmektedir

17 Ocak 2020 Cuma

Küresel Ticaret

Bir ülke diğer ülkeyle karşılıklı ticaret yapacaksa bundan yarar sağlaması gerek, yani bu ticaret dolayısıyla kâr etmeli ve refahını artırmalıdır. Bu bağlamda küresel ticaretin temeli Adam Smith ve David Ricordo'nun teorileriyle başlar. Teorilerdeki bazı varsayımlar şunlardır: iki ülke ve iki mal vardır, para yoktur, taşıma - sigorta vb giderler yoktur, üretim faktörleri ülke içerisinde serbestçe dolaşır ülke dışında ise tam hareketsizdir.

Mutlak Üstünlükler Teorisi - Adam Smith

Teoriye göre bir ülke bir mal üretiminde mutlak üstünlüğe sahipse bu malın üretiminde uzmanlaşmalı ve ihraç etmelidir. Diğer malı ise ithal edecektir.


Grafiğe baktığımızda bir birim emekle A ülkesi X malından 4 birim Y malından 6 birim üretmektedir; B ülkesi X malından 2 birim Y malından 1 birim üretmektedir. Bu durumda A ülkesi hem X malında hem Y malında mutlak üstünlüğe sahiptir. Adam Smith'e göre bir ülke iki malda da mutlak üstünse karşılıklı ticaret yapılamaz. 

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi - David Ricardo

David Ricardo bunun yanlış olduğunu ve karşılıklı ticaret için üstünlüğün derecesine bakılması gerektiğini söyler. Bir ülke bir malın üretiminde karşılaştırmalı üstünse o malın üretiminde uzmanlaşmalı ve ihraç etmelidir.

Grafikte A ülkesi B ülkesine göre X malında 2x kat Y malında 6x kat üstünlüğe sahiptir. Bu durumda A ülkesi Y malını üretip ihraç etmeli X malını ithal etmelidir.








16 Ocak 2020 Perşembe

Faizler

Klasik İktisadi Düşünceye göre  faiz, bugünkü tüketimden vazgeçmenin bedelidir ve faiz oranı mal piyasasında belirlenir, yani tasarruf ile yatırımların eşitlendiği noktadadır.
Keynese göre likiditeden vazgeçmenin bedelidir ve faiz oranı para arzının para talebine eşitlendiği noktada belirlenir. Daha bir çok şekilde tanımlayabiliriz; borç veren için getiri, borç alan için maliyet vb.

Piyasada farklı türlerde faiz oranı vardır. Bunlardan bazılarını açıklayalım.

Nominal Faiz: Ekonomik birimlerin borçlanma işlemlerinde kullandığı faiz oranıdır. Bankaların mevduatlar için açıkladığı faiz de nominal faizdir. Bir de Net Nominal Faiz vardır,bu ise kesilen stopaj oranının faizden düşülmesiyle hesaplanır.

Reel Faiz: Bir ekonomik veriye reel diyebilmek için enflasyondan arındırılması gerekmektedir. Faiz açısından da böyledir. Nominal Faizin enflasyon oranına göre düzeltilmiş haline reel faiz denir ve şu şekilde hesaplanır: (reel faiz = nominal faiz - beklenen enflasyon) Bu eşitlik Fisher Denkliği olarak bilinir.
Örneğin, nominal faiz %12, beklenen enflasyon da % 9 olsun. Böylelikle reel faiz 0.12 - 0.09 = 0.03 yani %3' lük bir reel faiz vardır. (Reel faizin pozitif olması önemlidir çünkü tasarrufları teşvik eder. Ne kadar çok tasarruf o kadar çok yatırım anlamına gelir.)

Bir de Düzeltilmiş Fisher Denkliği var, bu bize hesaplamada daha net sonuçlar verir: [ reel faiz = ((1 + nominal faiz) / (1 + beklenen enflasyon)) - 1]. Bu durumda reel faiz % 2,75 oluyor.

Gösterge Faiz: Vadesine 2 yıl kalan, 3 ayda bir kupon ödemesi bulunan, alım satım hacmi olarak piyasada en çok işlem gören devlet tahvillerinin ikincil piyasada oluşan faizine denir.

Bir Hafta Vadeli Repo İhale Faizi: 1 Haziran 2018 tarihinden itibaren Merkez Bankasının Politika Faizi olarak kullanılmaktadır. Merkez Bankası bir haftalığına bankaların ellerinde bulunan tahvilleri alıyor, karşılığını % 12 faizle borç olarak veriyor. Bankalar da bir hafta sonra aldıkları borcu ve % 12' lik faizi Merkez Bankasına ödüyor ve tahvillerini geri alıyor.

Gecelik Borç Verme Faizi: Bankalar, Merkez Bankasından bir geceliğine borç alıp ertesi gün faizi ile birlikte ödüyor. Şuan gecelik borç alma faiz oranı % 10.50 , borç verme faiz oranı % 13.50 düzeyinde bulunuyor. Burada asıl mesele paraya olan ihtiyaç değildir. Bankalar yasaları gereği açık vermeden kapanmak zorundadır, hesaplarını kapatabilmek için alıp verirler.

Geç Likidite Penceresi: Merkez Bankasının son borç veren makam olarak, gün sonu ödeme sistemlerinde oluşabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla bankalara verdiği borçlanma ve borç verme imkanıdır. İşlemler gecelik olarak saat 16 - 17 arasında gerçekleşir. Geç Likidite Penceresi işlemlerinde uygulanacak borçlanma faiz oranı yüzde 0, borç verme faiz oranı ise gecelik borç verme faiz oranına 150 baz puan eklenmesiyle hesaplanmaktadır. Şuan GLP borç verme faiz oranı % 15.00 düzeyinde.

Bir de ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti var. MB' nın faize yön vermek ve bu şekilde enflasyonu kontrol etmek için kullandığı araçtır. Politika faizi ile gecelik borç verme faizinin ağırlıklı ortalaması alınarak hesaplanmaktadır. Faiz koridorundaki yılan da budur. MB asıl olarak bunu kullanır.


NOT: Repo,ingilizce repurchase demek yani geri alım vaadiyle satım demektir. Baz Puan, faiz oranlarındaki değişimi gösterir, 100 baz puanlık değişim %1'lik değişimi ifade  eder.